'yanan' bir üçüncü, her zaman vardır... bilmem anımsar mısın?bir ara, sıkça şöyle diyordun: 'lütfen, birlikteliğimiz üzerine, tek başına değerlendirme yapma! tek başına karar verme! kararını alırken, lütfen bana da sor!'
yerinde bir uyarıydı bu...
{{bir, her zaman yanlıştır...
ama ikiyle birlikte, gerçeklik başlar... -Nietzsche}}diyorum ya hep: 'uzak ara buluşmalar'dı bizim buluşmalarımız... birçok şey değişikliğe uğramış olabilirdi, iki buluşma aralığında. elbette bu durumda, önceki koşullara bağlı olarak alınan tek yanlı bir karar, kendiliğinden 'boş karar'a dönüşmüş olacaktı.
gerçekten, yaptığın o uyarı, çok yerindeydi.
(anılardan anılara savurdu durdu beni, 'aşk sürgünü' başlıklı bundan önceki yazım... iyi mi oluyordu bilmiyorum; ama, kolay oluyordu yazmak, birine saplanıp kalınca anıların. bu yüzden, bocalayıp durdum son birkaç gün.
her anı, kendi saydamlığıyla görünsün istiyorum bu defterimde. bir anı, öbüründen 'destek' istemesin, almasın...
'aşk sürgünü'nden 'aşk üçgeni'ne savruldum. görülen o ki, en azından bir sözcüğü örtüşecek, önceki yazıyla bu yazının.)
...
gizli ya da açık... aşkta, her zaman bir 'üçüncü' vardır, dediğimde bir gün sana...
ne mi olmuştu sonra?
gülümsemekle kalmıştın yalnızca...
'hayır, yoktur!' demediğin gibi, 'vardır, evet' de dememiştin...
konuşmalarımızda değil de, yazışmalarımızda daha çok olurdu: ben böylesi konuları açtığımda, sen çoğu kez, pokercilerin 'pas!' demelerine benzer bir 'beni geçiniz!' havası estirirdin...
öyle bir konu yokmuş gibi, 'suskun' kalırdın... bilmem anımsıyor musun, bunları şimdi?
gülümseyişin de, suskunluğun da, önemsemeyişlerin de, görmezden ya da duymazdan gelmelerin de bir anlamı olduğunu fark etmek için, zaman gerekiyor insana.
insan, sonraki ilişkiler içinde benzer durumlar yaşadıkça ustalaşıyor da, bu fark ediş işinde.
şu anki yaşam düzeyimiz ne olursa olsun...geleceğe nasıl bakıyorsak bakalım...
yaşamakta ne kadar ustalaşırsak ustalaşalım...
ortada bir 'bengi döngü', sonsuzca aynı bir dönüş(üm) varsa, geçmişte yaşanmış benzer durumları yeniden yaşama olasılığı her zaman vardır.
'yoktur!', diyemezsin... diyebilir misin?
'yanan' bir oyuncu olurdu, her zaman.çocukken oynadığım oyunlarda benim: bu, normal.
biraz büyüdükten sonrakilerde de
öyle olmaya başlamıştır, nedense: işte, bu tuhaf!
... niye yanardı 'yanan'?
yanlışlık yaptığı için...
... n'olurdu 'yanan'a?
sırasını yitirirdi...
... cezası n'olurdu 'yanan'ın?
oyundışı kalmak...
(anlaşılan, bu 'aşk üçgeni' konusu uzayacak... bu yazının başlığı 'aşk üçgeni 1' olsun. arada bir konuya döndükçe, bir, derim; iki, derim, üç derim: birbirleriyle bir bütünlük oluştursun yazılar diye... 'yazılar' dememi de hiç beğenmedim şimdi. 'sözler' demeliydim. sözcüğün tam anlamıyla 'söz' bunlar; yazı değiller. 'resimli sözler' demeli ya da 'sözlü resimler'.
'aşk üçgeni'nin bir 'uzun söz'e dönüşmesi, başka birçok nedenle de kaçınılmaz bir durum: değil mi yoksa? iyi yazarın işi, yaşanılanı yermekten çok, sergilemek olmalı. konu aşk olduğunda, en iyi olanın işiyse, sergilemekten çok, kutsamak olmalı: olmamalı mı?)
oyundışı kalmak: nerde? 'aşk oyunu'nda...köşe kapmaca: nerde? 'aşk üçgeni'nde...
hem üçgenler, birkaç çeşit olur: bilirsin.
'bilmem!' deme: bilirsin, bilirsin!
1 YorumYorum:
İlginç yorumlar.İlginç saptamalar..
Bir yaşamdan kesitler(mi)
Yoksa yaşamının kilometre taşları mı demeliyim...
Zaman zaman hep yaptığımız geri dönüşlerle yaşanmışların muhasebesi bunlar.. Devamını merakla bekleyeceğim....
Yorum Gönder