“yalnızca doğmuş, gelmiş ve gitmiş olmaktı,” dese yeterdi… |
(sert bir esinti, odanın açık penceresinden tülü aralayıp içeri girdi. hafif olan ne varsa içerde savruldu dört bir yana. açık duran ne kadar kitap, defter varsa kapandı. aralık kapıdan, çıkıp salona daldı esinti…)
sordular: “neydi o?”
o kadar çok bir-şeydi ki “o”. hepsini de o bir-şeylerin biliyordu üstelik.
hangisinden başlasaydı o bir-şeylerin? hangisini başa alsa, hangisini sona bıraksaydı? onu bilmiyordu… aklı karıştı.
[ şimdi şu son hızla giden otomobil ]
“yalnızca doğmuş, gelmiş ve gitmiş olmaktı,”
dese yeterdi
dese yeterdi
[ şimdi şu sağdaki altmışlık çınar ]
“yalnızca doğmuş olmaktı,” diyecekti:
diyemedi
diyemedi
[ şimdi şu çınarın dibine saklanan kedi ]
“bir boşluğu doldurmaktı,” dese olmaz mıydı?
diyemedi
diyemedi
[ şimdi şu kanat çırpıp yükselen serçe ]
[ şimdi şu süzülüp duran beyaz martı ]
“çoğalıp gitmekti,” diyemezdi:
demedi
demedi
[ şimdi şu dalda salınan kızıl elma ]
“tükenip gitmekti,” diyebilirdi:
diyemedi
diyemedi
[ şimdi şu yamaçta asılı duran kaya ]
“bir yarımı tamamlamak, eritip gitmekti yarı benliğini,”
diyemez miydi? diyemezdi
diyemez miydi? diyemezdi
[şimdi şu lodosa tutulmuş sandal ]
“anılarını doldurmaktı birilerinin,”
dese: diyemez miydi?
dese: diyemez miydi?
[ şimdi şu sarı defterin son sayfası ]
düşündü… düşündü… düşündü.
“araya bir nesne koyup dolaylıca bakmaktı,
olup bitenlere”
diyecekti
olup bitenlere”
diyecekti
tam da onu diyecekti ki:
“süren bitti!” dediler
“süren bitti!” dediler
merakla, “ne süresi?" diye atıldı ileri
“doğumdan ölüme: arada geçen süre!”
dediler
dediler
(derken sert bir esinti daha: odanın açık penceresinden tülü aralayıp içeri girdi. önceki esintide savrulacak ne varsa içerde, zaten savrulmuştu. kapanan kitaplarla defterlerin sayfaları hızla okunurcasına açıldı… açıldı… açıldı: derken, tülün aralık yeri, ansızın dışarı savruldu…)
“araya bir nesne koyup dolaylıca bakmaktı, olup bitenlere” diyecekti… |
{ şimdi şu şu sarı SarıDefter'in son sayfası… şimdi şu lodosa tutulmuş sandal… şimdi şu yamaçta asılı duran kaya… şimdi şu dalda salınan kızıl elma… şimdi şu süzülüp duran beyaz martı… şimdi şu kanat çırpıp yükselen serçe… şimdi şu çınar dibinde saklanan kedi… şimdi şu sağdaki altmışlık çınar… şimdi şu son hızla giden otomobil… şimdi şu… şimdi! }
4 Yorum:
Uzun süredir yazılarınızı bekliyordum.
Bir yaş dönümü" yazısı.Çok güzel bir yazı olmuş. Yine kelimelerle oynamışsın. Ayrıca edebi bir sanat görüyorum bu yazıda.
Hayatın kilometre taşları ve yanında simgeler.
" sert esinti(sertini bilmiyordum)" Hayatı sorgulama çabucak " son hızla giden otomobil"... Canlılar doğar, büyür, yaşar ve ölür burada koca çınar sensin ve ayaklarının dibinde yenibir canlı "yavru kedi" . Bir boşluğu doldurmak, boşluğa yeni bir boşluk eklemek " serçe ve süzülen martı"
" çoğalıp gitmek" burada çok sevdiğin bir objeyi hatırladım " bahçende çiçeklenen erik ağacı" .
Tükenip gitmek "yamacın ucunda asılı duran kaya" Bir gün kopup düşerse her şey bitmiş olacak. "Lodosa tutulmuş sandal" yarı benliğin eriyip gitmesi...
Bir şey daha eklemeliyim. Yaşamak, nefes almak, mutlu olmak ve mutlu etmek (şimdi şu önümde duran mis kokulu çay ve simit)...
Süren(süremiz) daha bitmesin Çendeoğlu.
Esintilerle dışarı savrulmayalım.
Yeni yaşın kutlu ve mutlu olsun . Seneye yine böyle güzel bir yazı bekliyor seni sevenler...
Yorumunla birlikte, övgü ve dileklerin için de teşekkür ediyorum İnci.
(Haklısın, böyle uzun ara vermeyip, biraz daha sıkça yazmalı: yoksa bu gidişle, yalnızca "doğum günlerimde" yazıyormuşum gibi olacak!
Bir de o "çiçeklenen erik ağaçları"... Onlardan biri Eylül'de (sonbaharda -ilkbaharda çiçeklenip meyve vermiş olduğu halde-) birkaç çiçek açıp yeniden birkaç meyve vermişti Kasım'da...)
epeydir, uğramadım sayfanıza..
geç geldim ama, geldim
mutllu yıllar dilerim, geç de olsa.
dilediğinizce geçsin şimdi__den sonraları
Sevgiliye sone yada ağıt:
Yaşamak özlemsiz
Özlem sevgisiz
Sevgi de sensiz olmaz.
Unutma
Sevmek daima beraber olmak değil;
Sen yokken bile
Seninle olabilmektir.
Yorum Gönder