Teşekkürler Güvez: hem şiir, hem de fotoğraf için...
Çok fotoğraf çektim; ama, böylesi bir konu yakalayamadım. Bir başka çiçeğin gövdesine sarılıp/tutunup, kendi farklı çiçeğini onun yanı başında açmış olma. Bu öylesine "çok anlamlı" bir şey ki... Gerçek fotoğraf ya da "sanat" sanıyorum buralarda bir yerde. Koskoca dünyanın, ya da "büyük insanlığın" daha yeni ya da bugünlerde farkına vardığı toplumsal bir konu ya da soruna da parmak basıyor bu görüntü: "ben ve öteki";"sempati ve empati" Bu işin özü ne: "sevgi"; olmuyorsa, "katlanma". "Çiçek açma"yı bulunduğu yere "güzellik katma" olarak algılamışızdır hep. Oysa bunun içinde, kendi güzelliğini "paylaşma" da gizli. "Açık olan" bir şey daha var "çiçek açış"larda, o da, var olan koşullara hiç aldırmadan "kendi soyunu sürdürme" güdüsü. Ancak, kendi soyu dışında bir soya tutunup, o soyun güzelliğine de katkıda bulunma "olanaksız" görünen bir "paylaşma anlayışı" ki, Anadolu insanının "Yunusçul sevgi"sini de aşacak güçte bir sevgi davranışı bu. "Karşılıklı" gibi; ama, en "zor" olanı.
Anlaşılan şu ki, bütün bunlardan: doğa, tanrı katındaki "sevilenlerin" arasına katılma yollarının "bin bir" örneğini sunmuş ve sunuyor bizlere. Unutmamalıyız ki, sanatçı o "sevilenler " arasına n'apsam da katılsam diye düşünmez. O kata, bırakalım yaşam sonu gitmeyi; belki de günde üç kez, "gider gelir" ve "gelir gider" sanatçı.
Bir söz vardır: "Küçük, ama güzel!" Bu söz tam bu şiirciğe göre...
Şiiri ya da yazmayı sevenler için, önemli 'ipuçları' da var sözlerde. Bahardan yaza, gerçekten düşe, ilkken sona atılmış ya da bırakılmış olmak: bunların hepsi apayrı birer şiir "başlatıcıları" bence.
"Kendine bırakılmak," budur, "küçük ironi"si bu şiirin. "Büyük ironisi"yse,şiirin adında gizli gibi geldi bana. Her neyse ya da kimse "beni bana bırakan," o da, "bahardan bahara koşmaktan" alamıyor kendini... O yüzden herhalde, adının "Beş Mevsim Çiçeği" olması. Neden "dört" değil de "beş" mevsim "k/açmak" istiyor? İronilerin "en büyüğü" de, işte burda!
KİMLİK: Başıboş bir editörüm. BlogSpot'taki Istanbul 2010 Diary, Cnd Bosphorus, Istanbul Daily Photos, Photo Philo Sophia, Meaning Of Meaningless, Buluşmalar Müzesi, ProjeKitap, Analog ve Pho2Log adlı blogların yapımcısı ve yazarıyım. Bu bloglarda, günlük kent yaşantımı ve fotoğraflarımı paylaşıyorum. İstanbul'un bir köşesinde, değer bilmez insanlardan uzak, YapaYalnız bir yaşam sürdürüyorum. Sevdiğim ve beni sevdiklerine inandığım insan sayısı 10'u geçmez... Doluyum ama, kabına, kalıbına sığan biriyim.... Bloglarım arasında İngilizce olanlar da var. Nedense Türkçe olanları bile, yalnızca yabancılar izliyorlar. Bloglarımda eleştirilere açığım. Eleştiri ve önerilerinizi yazmaktan çekinmeyin lütfen. Yorum ve görüşlerinizi severek okuyacağımdan emin olun. Fotoğraflarımı daha ayrıntılı görmek isterseniz üzerlerine tıklayın.... Teşekkürler.
LOGİSTANBUL... [EN]: Based in Istanbul, Turkey, as a freelance photographer and an editor, I attempt to show the secret face of everyday Turkey through my images by wandering the streets with camera in hand. I also enjoy studying and commenting the natural life actions to my heart's content...
LOGİSTANBUL... [TR]: Türkiye'nin İstanbul yöresinde yaşayan, bağımsız bir fotoğrafçı ve editörüm. Elimde kameram sokak sokak dolaşır, Türkiye'nin günü birlik gizli yüzünü bulup göstermeye çalışırım. Doğal yaşam eylemlerini gönlümce araştırıp yorumlamayı çok severim.
Güvez: 'Bir İstanbul âşığı' şair-yazar Güvez, Logistanbul'da... O da Logistanbul okurlarına, kendi İstanbul'larını anlatacak. İlk kez burada yayımlayacağı yazı ve şiirlerinde, biz okurlarına bazen tutkulu, bazen adayıcı, bazen de birleştirici aşklara doğru 'uzak yol yelkenleri' açtıracak... Bu yolda sevgi fırtınasına tutulanlar, gelip Logistanbul limanına sığınacak. 'Aşkın-sevgi'nin, bu limandan başka hiçbir limanda görülmemiş tuhaf meltemiyle, yol yorgunu ruhlar ve gönüller dinleniverecek burada bir süre...
Ve ruhların gönülleri, gönüllerin ruhlarıyla buluşup barıştıklarında, tamamlamış olacak bu dünyadaki görevini Logistanbul...
Playist, "plastik sanatlar, yazın ve sinema için oluşturulmuş bağımsız bir sanat ortamı."
Resim, heykel, yazın, fotoğraf, tasarım, film, müzik başlıkları altında sıralanmış güncel sanat etkinliklerine ilişkin görüntü, bilgi, duyuru ve haberlerin yer aldığı, birçok sanatçının ve sanatın buluştuğu, karşılaştığı, rastlaştığı ortam Playist.
Sanatçı ve sanatsever dediğin buluşmalı, karşılaşmalı ve rastlaşmalı: hatta arada bir "paslaşmalı".
Siz de bir sanatsever olduğunuza göre gidip Playist'te, tanık olunan "zamanın izcilerinin izleri"ni sürmeli, izlemelisiniz... Niye mi? Çünkü:
ars longa, vita brevis: sanatın yaşamı uzun, sanatçınınki kısa...
1 YorumYorum:
Teşekkürler Güvez: hem şiir, hem de fotoğraf için...
Çok fotoğraf çektim; ama, böylesi bir konu yakalayamadım. Bir başka çiçeğin gövdesine sarılıp/tutunup, kendi farklı çiçeğini onun yanı başında açmış olma. Bu öylesine "çok anlamlı" bir şey ki... Gerçek fotoğraf ya da "sanat" sanıyorum buralarda bir yerde.
Koskoca dünyanın, ya da "büyük insanlığın" daha yeni ya da bugünlerde farkına vardığı toplumsal bir konu ya da soruna da parmak basıyor bu görüntü: "ben ve öteki";"sempati ve empati"
Bu işin özü ne: "sevgi"; olmuyorsa, "katlanma".
"Çiçek açma"yı bulunduğu yere "güzellik katma" olarak algılamışızdır hep. Oysa bunun içinde, kendi güzelliğini "paylaşma" da gizli. "Açık olan" bir şey daha var "çiçek açış"larda, o da, var olan koşullara hiç aldırmadan "kendi soyunu sürdürme" güdüsü.
Ancak, kendi soyu dışında bir soya tutunup, o soyun güzelliğine de katkıda bulunma "olanaksız" görünen bir "paylaşma anlayışı" ki, Anadolu insanının "Yunusçul sevgi"sini de aşacak güçte bir sevgi davranışı bu. "Karşılıklı" gibi; ama, en "zor" olanı.
Anlaşılan şu ki, bütün bunlardan: doğa, tanrı katındaki "sevilenlerin" arasına katılma yollarının "bin bir" örneğini sunmuş ve sunuyor bizlere. Unutmamalıyız ki, sanatçı o "sevilenler " arasına n'apsam da katılsam diye düşünmez. O kata, bırakalım yaşam sonu gitmeyi; belki de günde üç kez, "gider gelir" ve "gelir gider" sanatçı.
Bir söz vardır: "Küçük, ama güzel!"
Bu söz tam bu şiirciğe göre...
Şiiri ya da yazmayı sevenler için, önemli 'ipuçları' da var sözlerde. Bahardan yaza, gerçekten düşe, ilkken sona atılmış ya da bırakılmış olmak: bunların hepsi apayrı birer şiir "başlatıcıları" bence.
"Kendine bırakılmak," budur, "küçük ironi"si bu şiirin. "Büyük ironisi"yse,şiirin adında gizli gibi geldi bana. Her neyse ya da kimse "beni bana bırakan," o da, "bahardan bahara koşmaktan" alamıyor kendini...
O yüzden herhalde, adının "Beş Mevsim Çiçeği" olması. Neden "dört" değil de "beş" mevsim "k/açmak" istiyor?
İronilerin "en büyüğü" de, işte burda!
Yorum Gönder