yalnızlıklar unutturulmalıydı, hiç değilse...
öyle demiştik değil mi? ama hangimiz başarabildik?
sen hep geldin, gelmesine... ama nasıl?
hani dostlar alışverişte görsün hesabı. bir saatliğine... bilemedin, iki.
o günden, herhangi bir kırgınlık kalmasın geriye diye: nerdeyse, hiç konuşmamak koşuluyla gelip gittin... gelip gittin...
seni, hep o tepeye dek yolcu ederdim. dururdum yanında bir süre. yanında bile değil: ardında...
hiç yüz yüze bakamazdık nedense, burdayken. gideceğin yöne bakar dururken sen, belki bir, belki iki kez çevirirdin başını geriye: göz göze gelirdik o anlarda. ilk kaçıran sen olurdun, gözlerini, yüzünü benden...
ansızın, uçup gittiğinde, burada bir süre kalır. düşüncelere dalardım...
'bir diyeceği var mıydı acaba bugün?' hep sussan da, bakışın, duruşun hep böyle bir izlenim bırakırdı bende.
'vardı,' derdim, 'bir diyeceği; ama, bugün de söyleyemedi.'
gitmelerin kendisi zaten, bir şeyler söylemek değil miydi?
kırmadan, örselemeden bir şeyler söylemek değil miydi gitmeler?
ne kaldı şimdi elimizde: o, gelip gitmelerden?
o, ayaküstü görüşmelerden?
unutuveriyor işte insan: bu geliş gidişlerin, hiçbir karşılığı olmayacaktı. öyle değil mi?
evet, öyleydi: unutuyor işte insan...
'gitti de,' derdim bazen, 'bu kez, yalnızlığını da bırakıp gitti.'
çoğalırdı çünkü yalnızlığım, bazı gidişlerinin ardından. sığamazdım o vakitler odama, evime, mahalleme. kaçar giderdim, ben de ardından. hiç gitmeyi düşünmediğim, bilmediğim ara sokaklarına mahallemin...
son gelişindeki sözün geldi aklıma.
bugün de kalkıp gitmeliyim bir yerlere ben...
yoksa...
öyle demiştik değil mi? ama hangimiz başarabildik?
sen hep geldin, gelmesine... ama nasıl?
hani dostlar alışverişte görsün hesabı. bir saatliğine... bilemedin, iki.
o günden, herhangi bir kırgınlık kalmasın geriye diye: nerdeyse, hiç konuşmamak koşuluyla gelip gittin... gelip gittin...
seni, hep o tepeye dek yolcu ederdim. dururdum yanında bir süre. yanında bile değil: ardında...
hiç yüz yüze bakamazdık nedense, burdayken. gideceğin yöne bakar dururken sen, belki bir, belki iki kez çevirirdin başını geriye: göz göze gelirdik o anlarda. ilk kaçıran sen olurdun, gözlerini, yüzünü benden...
ansızın, uçup gittiğinde, burada bir süre kalır. düşüncelere dalardım...
'bir diyeceği var mıydı acaba bugün?' hep sussan da, bakışın, duruşun hep böyle bir izlenim bırakırdı bende.
'vardı,' derdim, 'bir diyeceği; ama, bugün de söyleyemedi.'
gitmelerin kendisi zaten, bir şeyler söylemek değil miydi?
kırmadan, örselemeden bir şeyler söylemek değil miydi gitmeler?
ne kaldı şimdi elimizde: o, gelip gitmelerden?
o, ayaküstü görüşmelerden?
unutuveriyor işte insan: bu geliş gidişlerin, hiçbir karşılığı olmayacaktı. öyle değil mi?
evet, öyleydi: unutuyor işte insan...
'gitti de,' derdim bazen, 'bu kez, yalnızlığını da bırakıp gitti.'
çoğalırdı çünkü yalnızlığım, bazı gidişlerinin ardından. sığamazdım o vakitler odama, evime, mahalleme. kaçar giderdim, ben de ardından. hiç gitmeyi düşünmediğim, bilmediğim ara sokaklarına mahallemin...
son gelişindeki sözün geldi aklıma.
bugün de kalkıp gitmeliyim bir yerlere ben...
yoksa...
4 Yorum:
bazan bir geliş; bir ömür demektir
"özgür tinler, kavranamaz olana, hiç sakınmadan uzatırlar ellerini, parmaklarını. oldukça fazla meraklıdırlar. öyle ki, kendilerine karşı zalimliğe vardıracak ölçüde araştırmacı davranırlar bu işte." {Edebiyat Olarak Hayat, s. 95, Alexander Nehamas, Ayrıntı 1999)
Teşekkürler Ferkul.
Bazen gitmek tekrar gelebilmek içindir...ve susmak bazen, duyabilmek için.
Teşekkürler Güvez.
Logistanbul'daki tüm yazıları okumanız büyük incelik. Aynı incelik buradaki yorumunuzda da var.
...
Ne demişim bu yazımda, onu yinelemekle yetineyim ben:
'yalnızlıklar unutturulmalıydı, hiç değilse...
...
bugün de kalkıp gitmeliyim bir yerlere ben...
yoksa...'
Yorum Gönder