Afrika kültüründe Blues (Çivitmavisi), ölüm, cenaze ve yas törenlerinde, ölenin ardında bıraktıklarının acısını dile getiren "ağıt"lardı.
Bilindiği gibi, Avrupalıların 15. yüzyılda "Afrika'ya hücum!" narasıyla başlattıkları ve uzun yıllar süren "köle ticareti", Amerika'ya satılan Afrikalı kölelerin bu "ağıt" kültürünü de dönüşüme uğratmıştır. Önceleri, anayurtlarıyla bağları tümüyle koparıldığı için, sıla özlemiyle yanıp tutuşan kölelerin, tarlalarda çalışırken söyledikleri "yanık" ya da "içli" sitem dolu "deyiş"lere; ardından da yine onların, derin acı ve hüzünlerinin yanı sıra özgürlük umutlarını da yansıtan "ezgi"lere dönüşmüştür.
Bir yandan kölelik düzeninin acımasız yanlarını vurgulamış, bir yandan da bu düzenin yıkımına "tuz-biber" ekmiştir.
Köleliğin yıkılması ya da kaldırılmasıyla birlikte, Amerikan kentleri ve toplumu içinde daha da yaygınlaşan bu "yanık ezgiler", 1910'lu yıllarda, gezindikleri her yerde, yeniden harmanlandı. Sonunda, kendisi de "çivitmavisi" olmakla birlikte Batı dünyasının da geleneksel renklerini içeren "caz" müziğini de etkisi altına alarak, yepyeni bir "dünya müziği"nin doğmasına yol açtı.
Blues'un söyleniş ya da çalınışı, genellikle Afrika ve Afro-Amerikan müziğinde bulunan "çağrı/soru ve yanıt" ("Aldı, Ferhat / Aldı, Şirin") düzeni içinde, akor dizilerinin yinelenip durduğu bir ses ve söz döngüsü oluşturularak gerçekleştirilir. Günümüzün Blues'u, türediği Afrika'nın yanı sıra, yayılmış olduğu Amerikan kentlerinin söz ve ses renklerini de içinde taşır.
Başlangıçta yalnızca çalgılara yönelik notaları yayımlanan kent havalı Blues'a, zamanla söz de eklendi. 1918'de yayımlanan böylesi bir Blues'da, hem söyleyeni hem de dinleyeni ağlatan, derin bir sıla özlemi sezilir.
[EN] "There's a place I know, folks won't pass me by,
Dallas, Texas, that's the town, I cry, oh hear me cry.
And I'm going back, going back to stay there 'til I die, until I die."
[TR] "Biliyorum bir yer var, hiç kimse tutamaz artık beni burda,
Orası, Teksas'ın Dallas'ı; duysun hıçkırıklarımı: o, doğduğum kasaba.
Döneceğim geri, geri döneceğim yaşamak için: ölünceye dek orda."
"Tutmasın kimse beni, kaçıp gidip, kendi sılamda/anayurdumda öleceğim!" havasında anlatılan öyküsüne ve daha çok da uyak düzenine uyma kaygısı güderek Türkçeleştirdiğim bu şiiri (deyiş), bir bu haliyle okuyun; bir de "Teksas'ın Dallas'ı" yerine, Afrika'dan bir "memleket" adını, sözgelimi "Burundi'nin Bujumbura'sı" sözcüklerini yerleştirerek okuyun.
(Köleliğin yasaklanmasının ardından, Amerika'daki Afrikalılıların köle olarak çalıştırılmak üzere yeniden Afrika'ya ―sömürge olarak kurulan Liberya gibi yerlere― taşındığını da göz önüne getirirseniz, bu durumda, renkleri her yerde aynı olan "gurbet" acısıyla "sıla" özleminin kaç katmerli bir "çivitmavi"ye dönüşeceğini kolayca anlayabilirsiniz.)
...
Evet, B. B. King öldü! 89 yaşındaydı. Beale Sokağı'nın bu eski usta Blues çalgıcısı, dünkü "çocuk kral", artık bir "kral çocuk" olmuş, 89'una adım atmıştı... Bu yaşta, "gurbet eller"de, ataları gibi, "ekmek parası" peşindeydi.
O "kral çocuk" bugün, ataları gibi, sılasına dönemeden öldü!
Doğduğu Berclair'de (sulak Mississippi kıyısı) değil, yaşadığı Las Vegas'ta (kurak Nevada çölü) öldü!
Köleliğin yıkılması ya da kaldırılmasıyla birlikte, Amerikan kentleri ve toplumu içinde daha da yaygınlaşan bu "yanık ezgiler", 1910'lu yıllarda, gezindikleri her yerde, yeniden harmanlandı. Sonunda, kendisi de "çivitmavisi" olmakla birlikte Batı dünyasının da geleneksel renklerini içeren "caz" müziğini de etkisi altına alarak, yepyeni bir "dünya müziği"nin doğmasına yol açtı.
Blues'un söyleniş ya da çalınışı, genellikle Afrika ve Afro-Amerikan müziğinde bulunan "çağrı/soru ve yanıt" ("Aldı, Ferhat / Aldı, Şirin") düzeni içinde, akor dizilerinin yinelenip durduğu bir ses ve söz döngüsü oluşturularak gerçekleştirilir. Günümüzün Blues'u, türediği Afrika'nın yanı sıra, yayılmış olduğu Amerikan kentlerinin söz ve ses renklerini de içinde taşır.
Başlangıçta yalnızca çalgılara yönelik notaları yayımlanan kent havalı Blues'a, zamanla söz de eklendi. 1918'de yayımlanan böylesi bir Blues'da, hem söyleyeni hem de dinleyeni ağlatan, derin bir sıla özlemi sezilir.
[EN] "There's a place I know, folks won't pass me by,
Dallas, Texas, that's the town, I cry, oh hear me cry.
And I'm going back, going back to stay there 'til I die, until I die."
[TR] "Biliyorum bir yer var, hiç kimse tutamaz artık beni burda,
Orası, Teksas'ın Dallas'ı; duysun hıçkırıklarımı: o, doğduğum kasaba.
Döneceğim geri, geri döneceğim yaşamak için: ölünceye dek orda."
"Tutmasın kimse beni, kaçıp gidip, kendi sılamda/anayurdumda öleceğim!" havasında anlatılan öyküsüne ve daha çok da uyak düzenine uyma kaygısı güderek Türkçeleştirdiğim bu şiiri (deyiş), bir bu haliyle okuyun; bir de "Teksas'ın Dallas'ı" yerine, Afrika'dan bir "memleket" adını, sözgelimi "Burundi'nin Bujumbura'sı" sözcüklerini yerleştirerek okuyun.
(Köleliğin yasaklanmasının ardından, Amerika'daki Afrikalılıların köle olarak çalıştırılmak üzere yeniden Afrika'ya ―sömürge olarak kurulan Liberya gibi yerlere― taşındığını da göz önüne getirirseniz, bu durumda, renkleri her yerde aynı olan "gurbet" acısıyla "sıla" özleminin kaç katmerli bir "çivitmavi"ye dönüşeceğini kolayca anlayabilirsiniz.)
...
Evet, B. B. King öldü! 89 yaşındaydı. Beale Sokağı'nın bu eski usta Blues çalgıcısı, dünkü "çocuk kral", artık bir "kral çocuk" olmuş, 89'una adım atmıştı... Bu yaşta, "gurbet eller"de, ataları gibi, "ekmek parası" peşindeydi.
O "kral çocuk" bugün, ataları gibi, sılasına dönemeden öldü!
Doğduğu Berclair'de (sulak Mississippi kıyısı) değil, yaşadığı Las Vegas'ta (kurak Nevada çölü) öldü!
1 YorumYorum:
BB King bu dünyadan gitse de aslında hiç ölmeyecek olanlardan biri...ortaya çıkışı acıklı hayatlardan olsa da, ne güzel ezgidir blues...
Yorum Gönder