“yalnızca doğmuş, gelmiş ve gitmiş olmaktı,” dese yeterdi… |
(sert bir esinti, odanın açık penceresinden tülü aralayıp içeri girdi. hafif olan ne varsa içerde savruldu dört bir yana. açık duran ne kadar kitap, defter varsa kapandı. aralık kapıdan, çıkıp salona daldı esinti…)
sordular: “neydi o?”
o kadar çok bir-şeydi ki “o”. hepsini de o bir-şeylerin biliyordu üstelik.
hangisinden başlasaydı o bir-şeylerin? hangisini başa alsa, hangisini sona bıraksaydı? onu bilmiyordu… aklı karıştı.
[ şimdi şu son hızla giden otomobil ]
“yalnızca doğmuş, gelmiş ve gitmiş olmaktı,”
dese yeterdi
dese yeterdi
[ şimdi şu sağdaki altmışlık çınar ]
“yalnızca doğmuş olmaktı,” diyecekti:
diyemedi
diyemedi
[ şimdi şu çınarın dibine saklanan kedi ]
“bir boşluğu doldurmaktı,” dese olmaz mıydı?
diyemedi
diyemedi
[ şimdi şu kanat çırpıp yükselen serçe ]
“boşluğa bir boşluk daha eklemekti,” diyebilirdi:
diyemedi
diyemedi