{ akar altın oluğundan / zaman dur!
durmasın durduğunda / zor olur }
durmasın durduğunda / zor olur }
sessizliği bir evin / telefon, kapı
açan yoksa / bir şeyler olmuştur
ya gittiler uzaklara / ki bu kurtuluştur
ya yalnızlık adına
bir savaşa girdiler
bundan korkulur
ya uzak bir çağrıya / kulak uydurulmuştur
duyulmaz başka sesler / er geç duyulur
açan yoksa / bir şeyler olmuştur
ya gittiler uzaklara / ki bu kurtuluştur
ya yalnızlık adına
bir savaşa girdiler
bundan korkulur
ya uzak bir çağrıya / kulak uydurulmuştur
duyulmaz başka sesler / er geç duyulur
bizden yana bir perde
birden anımsarsın / o da seni
-- birden bazan
birden anımsarsın / o da seni
-- birden bazan
nerde ne yapar şimdi
sen bahçede olunca
gelirdi o : gelince
hayır orada değil
şu köşede dururdu
dur şimdi sen / eski yerinde
necatigil dizesi gibi
sözcüklerinin kiminin üstü
kiminin altı çizili
söylen dur / kendi kendine
öyle : bekle : belki
gelirdi o : gelince
hayır orada değil
şu köşede dururdu
dur şimdi sen / eski yerinde
necatigil dizesi gibi
sözcüklerinin kiminin üstü
kiminin altı çizili
söylen dur / kendi kendine
öyle : bekle : belki
parlar bir özlem / anılar arasından
bir gün karşılaşırız / bir gün
bir yarım akşam
... ... ...
yakıştır ki: hem acı güzelleşir
hem katlanma kolaylığı
hayır olmadı. ne kadar dolandı durduysa, bulamadı aradığını. yoruldu dolanmaktan adam. geldi çattı istanbul'un mavi bir akşamüstü: hüzün diz boyu...
döndü evine... bir fincan acı kahve pişirdi kendine.
zihnini açacağını umuyordu, içeceği kahvenin...
- kılı kırk yara yara yürüttüğünüz kırk yıllık şairliğinizde, bize bir birey olarak başımızdan geçecekleri anımsatıp durdunuz. istanbullusunuz siz de değil mi?
- istanbulluydum!
- nisan'da bir bahar günü doğdunuz. 63 yıl yaşadınız. aralık'ta bir kış günü aramızdan ayrıldınız.
- ayrıldım ayrılmasına. ama sizden pek ayrılamamış gibiyim nedense...
- evet. ev, aile, yakın çevre üçgeniyle dolu tüm dizeleriniz. o yüzden olmalı.
- gerçek mi sanıyorsunuz siz o dizeleri, hayal mi?
- hem gerçek, hem hayal... doğumdan ölüme?
- ölümden doğuma!
- sizden bir dileğim var benim. öğüt istiyorum sizden
- nasıl bir öğüt?
- yarın dünya anneler günü. üç yıl oldu annem öleli. düşünüp duruyorum: günlüğüme o gün için yazacaklarımı nasıl bir düzenle yazsam diye. ne dersiniz?
- ...
olmamıştı işte. açılacağına kapanıvermişti zihni adamın. uzanmıştı yatacığına. düşünmeye başlamıştı: derken... o güzel uyku: küçük ölüm!
bir düşe düşmüştü ki adam: tuhaf mı tuhaf.
çok sevdiği o şairle birlikte geziniyordu kendi bahçesinde adam. adamdan bir söyleşi istemişti, editörü olduğu, zaman zaman yazılarının da yayımlandığı dergi...
"kılı kırk yara yara yürüttüğünüz kırk yıllık şairliğinizde, bize bir birey olarak başımızdan geçecekleri anımsatıp durdunuz," diye söze başlamıştı adam... çeviri şiirlerini derlediği kitabına Yalnızlık Bir Yağmura Benzer adını koyan şairden aldığı öğüt ne miydi?
[Şiirler: Behçet Necatigil ("Gündönümü", "Duyuru", "Akşam Şiirleri", "Kanı").
Video: YouTube.Com (Tac Mahal: Eski Bir Hint Müziği) ]
bir yarım akşam
... ... ...
anneler günüydü yarın dünyada. fotoğraf çekmek için sokağa çıktı adam. günlüğünün yarınki sayfasına ekleyecekti çektiklerini. yakalayabiliyordu her istediğinde uygun bir şey.
bugün de bulabilir miydi acaba birkaç görüntü, istanbulluların çocuklu, anneli yaşamlarından?
bugün de bulabilir miydi acaba birkaç görüntü, istanbulluların çocuklu, anneli yaşamlarından?
yakıştır ki: hem acı güzelleşir
hem katlanma kolaylığı
hayır olmadı. ne kadar dolandı durduysa, bulamadı aradığını. yoruldu dolanmaktan adam. geldi çattı istanbul'un mavi bir akşamüstü: hüzün diz boyu...
döndü evine... bir fincan acı kahve pişirdi kendine.
zihnini açacağını umuyordu, içeceği kahvenin...
- kılı kırk yara yara yürüttüğünüz kırk yıllık şairliğinizde, bize bir birey olarak başımızdan geçecekleri anımsatıp durdunuz. istanbullusunuz siz de değil mi?
- istanbulluydum!
- nisan'da bir bahar günü doğdunuz. 63 yıl yaşadınız. aralık'ta bir kış günü aramızdan ayrıldınız.
- ayrıldım ayrılmasına. ama sizden pek ayrılamamış gibiyim nedense...
- evet. ev, aile, yakın çevre üçgeniyle dolu tüm dizeleriniz. o yüzden olmalı.
- gerçek mi sanıyorsunuz siz o dizeleri, hayal mi?
- hem gerçek, hem hayal... doğumdan ölüme?
- ölümden doğuma!
- sizden bir dileğim var benim. öğüt istiyorum sizden
- nasıl bir öğüt?
- yarın dünya anneler günü. üç yıl oldu annem öleli. düşünüp duruyorum: günlüğüme o gün için yazacaklarımı nasıl bir düzenle yazsam diye. ne dersiniz?
- ...
olmamıştı işte. açılacağına kapanıvermişti zihni adamın. uzanmıştı yatacığına. düşünmeye başlamıştı: derken... o güzel uyku: küçük ölüm!
bir düşe düşmüştü ki adam: tuhaf mı tuhaf.
çok sevdiği o şairle birlikte geziniyordu kendi bahçesinde adam. adamdan bir söyleşi istemişti, editörü olduğu, zaman zaman yazılarının da yayımlandığı dergi...
"kılı kırk yara yara yürüttüğünüz kırk yıllık şairliğinizde, bize bir birey olarak başımızdan geçecekleri anımsatıp durdunuz," diye söze başlamıştı adam... çeviri şiirlerini derlediği kitabına Yalnızlık Bir Yağmura Benzer adını koyan şairden aldığı öğüt ne miydi?
[Şiirler: Behçet Necatigil ("Gündönümü", "Duyuru", "Akşam Şiirleri", "Kanı").
Video: YouTube.Com (Tac Mahal: Eski Bir Hint Müziği) ]
0 Yorum:
Yorum Gönder