sezilir
kim ne zaman gelir
yatağında uyuyan bir kedi
söyler içindeki türküyü
insan bazan o kadar yalnızdır.
kim ne zaman gelir
yatağında uyuyan bir kedi
söyler içindeki türküyü
insan bazan o kadar yalnızdır.
'Kapı' | Behçet Necatigil Bütün Eserleri Şiirler 1972-1979
Haz. Ali Tanyeri, Hilmi Yavuz, s. 201, Mayıs 1996 | YKY-İstanbul
Haz. Ali Tanyeri, Hilmi Yavuz, s. 201, Mayıs 1996 | YKY-İstanbul
2 Yorum:
insan dediğin aslında doğuştan yalnızdır
birileri gelir, gider
çoğaldığını sanırsın bazen
kalabalıklaştıkça büyür yalnızlığın
insan dediğin hep yanılır
Ferkul, teşekkürler.
'insan dediğin aslında doğuştan yalnızdır' diyorsunuz.
bu görüşünüze ben de katılıyorum. sanıyorum doğuşla başlayan 'yalnızlık', yaşamla ilgili deneyimler arttığında, 'bilinçli yalnızlık'a da dönüşebilir.
bu duruma Hegelci -diyalektik- felsefe gözlüğüyle baktımızda, doğan -kadın/erkek- (üremiş) insan, 'kendinde varlık'tır. yaşama bağlanıp kendini geliştirdiğinde, kendini 'üreten' insan olmaya yöneldiğinde, bir süre sonra edindiği yaşam bilgisi ve bilinciyle 'kendinde/n bir başkasını (kendi soyunu) üreten insan konumuna, 'kendi için varlık' konumuna gelecektir.
'buğday tohumu' ya da bir 'ceviz tanesi/meyvesi' bir kendinde-varlıktır. buğday tohumu toprağa düşüp başağa dönüşür; ceviz de ceviz ağacına: artık bunlar birer 'kendi-için-varlık'a dönüşmüşlerdir. artık, kendi soylarını üretebilecek aşamaya gelmişlerdir.
yaşamın (hayatın) tek bir anlamı vardır. o da, 'kendini ve soyunu yeniden üretmek'tir. insan, kendi doğal, toplumsal ve kişisel bakımını yaparken ve kendi soyunu üretirken, yalnızca kendi fiziksel emeğini kullanarak ya da harcayarak başarıya ulaşamaz. toplumsal kökenli, irili ufaklı başka 'yapıcıklar'a ve 'düzencikler'e gereksinim duyar. insan, bu yapıcıklarla ya da düzenciklerle, çeşitli nedenlerle 'çatışma' durumuna düşerse n'olur: 'yalnızlaş/tırıl/ır'.
yok, daha çatışma durumuna düşmeden, kalkar da, bu yapıcıkların ya da düzenciklerin, zaten içinde bulunulan durumu korumaya, sürdürmeye yönelik olduğunu, bunların kendisini geliştirmeye yetmeyeceğini, yaşamı için ayakbağı olacağını düşünür de, bağını koparırsa ya da uzaklaşırsa bu yapıcık ve düzenciklerden, o zaman n'olur: 'özgürlük'e ilk adımını atmış olur.
bu yapıcık ve düzenciklerle bağları koparmayıp, onların içinde kalarak, onları insani bakımlardan değiştirmeye, dönüştürmeye çalışmak da olasıdır. buysa, bilinç, bilgi, iletişim, yetenek, yetki, sorumluluk, görev gibi başka donanım ya da aygıtları gerektirir. insanın 'toplumsal katılım bağlamı'nda sürdüreceği ilişkileri pekiştiren bu donanım ya da aygıtları edinmek, sağlamak ya da sürdürmek, başta 'tercihe/seçime/isteğe', daha sonra da 'ekonomik güce' bağlıdır.
ne varki, fakirin/yoksulun derdini ancak fakirler/yoksullar anlar diyenlerin, bu bilinçlerini göz ardı etmemek gerekir. bu bilinci, 'yalnızın derdini yalnızca yalnızlar anlar' ya da 'özgür olanın derdini yalnızca özgür olanlar anlar' biçiminde günümüze uyarlayabiliriz.
...
şiire geleceğim şimdi... anlaşılıyor ki dışımızdaki dünya böyle bir dünya. ya içimizdeki dünya?
ya içimizdeki ses? ya içimizdeki türkü/şarkı/şiir?
'... birileri gelir, gider / çoğaldığını sanırsın bazen / kalabalıklaştıkça büyür yalnızlığın / insan dediğin: hep yanılır'
[YAlnızlık da, YAnılgı da, ilk seslerini, dünYA'dan, onun 'son ses'inden almışlar. ne tuhaf!!!]
Yorum Gönder