İstanbul: doğduğum, büyüdüğüm şehir. Büyürken düşüp kalktığım, kuşlarını kovalarken dizlerimi kanattığım şehir. Bana aşkı ilk tattıran, beni her köşesinde ayrı bir duyguyla ağırlayan şehir. İki âşığın kucaklaşamaması, İstanbul'un kendisi değil mi zaten; iki kıta, iki âşık... Birbirine karşıdan bakan ve köprülerle hasret gidermeye çalışan.
Bu şehrin en çok nesini seviyorsun deseler; onu, farklı açılardan seyretmeyi derim.
'aranan İstanbul' akşamlarından biri...
[akşamınsa aradığı: fısıltıya benzer bir ahmet haşim sesi ya da kırık-kısa bir aşk k/alemi... olabilir mi?]
martıların gözüyle...
[denizde/havada, onun yurdunda... onunla karşılaşmanın sevinci, kimbilir ne renktir?
göz:::yaşı mavisi! olabilir bu bak!]
Şaşırtır şu İstanbul ve bazen yaşartır gözlerini efsaneleriyle, tarihiyle. Büyükada'da Ayayorgi'ye yalınayak tırmanırken, yüreğinde dileğinle, manzara sana her şeyi unutturur ve orada kalakalmak istersin bir dalda çaput olup.
Çamlıca Tepesi'nden Boğaz'a baktığında zerafetine hayran kalırsın, her gelişinde farklı bir köşesinden seyretmek istersin şehri.
Kızkulesi'ni seyredeceksin... özellikle soğuk havalarda...
[güneşli bir günün sımsıcak akşamüstü, hiç olmaz, bak!
kıyıda, taşlardan biri üstüne tünemiş bekleyen Pho2Phil'e raslarsın...
dağılıverirsın birden... ne yalnızlığın kalır, ne kendini toparlamışlığın: aman ha!]
Yalnız kalmak ve kendini toplamak istediğinde Topkapı Sarayı'ndan Haydarpaşa ve Kızkulesi'ni seyredeceksin özellikle soğuk havalarda, kimsecikler yokken oralarda. Sultanahmet'te ilkbaharda nargile içecek ve belki de dünyanın gözüyle keşfedeceksin bu kez İstanbul'u. Orası, ayrı bir cumhuriyettir sanki.
Beyazıt'ta Çınaraltı'nda turlayıp sahaflara göz atacaksın keyfin yerindeyse ve Eminönü'ne kadar ara sokakların tadını çıkaracaksın. Mısırçarşısı'nı koklayacaksın.
Anadolu Kavağı'nda en yüksek tepeye çıkıp baktığında İstanbul'u hiç tanımamışım diyebilirsin.
Moda ve Fenerbahçe'den bir adalara, bir Sarayburnu'na çevirip başını "ey güzel şehir," diyeceksin içinden, derin bir nefes çekeceksin hiç geri vermek istemez gibi.
İçini çeke çeke ağlayacaksın bazen, başını İstanbul'un yedi tepesinden birine dayayıp; o, seni anlayacaktır. Seni baharda, laleleriyle avutacaktır Emirgân'da. Kışın, belki bir kadeh bir şey ikram eder Kanlıca sahilinde, derdini dinler.
Tüm bunları yaparken güzellikleri paylaşacak biri yoksa yanında; karşına çıkan ilk omuza yaslanıverirsen paylaşmak adına, şaşırma. İşte belki de bu yüzden İstanbul'un aşkları böyledir, tüm bu güzellikleri paylaşmak ister yürek.
Bir de meşhur sözü vardır; 'İstanbulun bir havasına, bir de kızlarına güvenme,' derler, 4 mevsimi bir gün içinde yaşatabildiği için...
köprüler yaptırdım: gelip geçmeye değil, hayır!
[bir bu yaka bir o yaka, gelip gitmeye mi, yine hayır! hayır, buluşmaya da değil!
yalnızca ve yalnızca neye: 'karşılaşma'ya]
Dinamik, değişken, insana istediğinden fazlasını sunan bir şehrin havasından soluyup, suyundan içince "aşk" da yerinde duramıyor belki...
Sevgiler Azizİstanbul
3 Yorum:
Teşekkürler Güvez. Hoş geldiniz Logistanbul'a...
ekseni 'aşk' olan 'İstanbul' anlatınızla, bu dünya içinde nerdeyse bulunmaz bir 'mutluluk adası'na dönüştürmüşsünüz İstanbul'u.
bu yaz sıcağıyla hepimizi kavuran İstanbul'a yeni bir 'serin esinti' getiren Eylül'e benziyor bu anlatınız. sabahı, akşamı, gecesi ve gündüzüyle bize yaptığırdığınız bu İstanbul gezisini siz, belli ki aşkla, aşk için ve aşk adına yapmışsınız.
'Dinamik, değişken, insana istediğinden fazlasını sunan bir şehrin havasından, suyundan içince "aşk" da yerinde duramıyor belki...
'İşte belki de bu yüzden İstanbul'un aşkları böyledir, tüm bu güzellikleri paylaşmak ister yürek.'
diyerek, Logistanbul'da yayımlanmış olan, ilk okuyuşlarda az da olsa 'kırık bir kalem'den çıkmış izlenimi veren yazıların yazarının yüreciğine 'serin sular' serpmiş oldunuz: sağolun!
bakalım, Logistanbul okuru arkadaşlarımız neler söyleyecek bu anlatınız üzerine. meraktayım çünkü, önceki yazılar, biraz yürek dağlayan, hüzün-yoğun yazılardı...
Bu yazıya hiç yorum gelmemesine şaşırıyorum...oysa ki her okuyan kendi İstanbul'unu anlatır diye bekliyordum.
Âşık Veysel'in İstanbul'u
'Sevgisi içimde yaşayıp duran
Nazlı güzellerin şirin İstanbul
Hayali kafamda hükümdar süren
Görmez gözlerime görün İstanbul
Ortasında deniz kenarlar kara
Bu dünyada cennet olmuş kullara
Mehtapta sandallar ne hoş manzara
Sahildir yayladır yerin İstanbul
Gemilerin gelir peşi peşine
Şöhretin yayılmış hudut dışına
Ayrı bir güzellik başlı başına
Sevgi muhabbetin derin İstanbul
Edipler şairler yetişmiş sende
Ehl-i aşklar yanmış tutuşmuş sende
Bir âciz kimseyim Veysel'im ben de
Seversen olayım yârin İstanbul'
Yorum Gönder