insanın zihninde kırmızı bir kalp imgesi beliriveriyor
Aşka bir renk yakıştırılsa bu hangi renk olurdu? İlk akla gelen tutkulu kırmızı oluyor, insanın zihninde kırmızı bir kalp imgesi beliriveriyor ya da aşkın sembolü haline gelmiş tek bir kırmızı gül. Aşk yürek kanatır bazen, belki bu yüzden kan kırmızısını yakıştırmışlardır ona, belki de sevdiğini görenin yanakları al al olur diye.
Osmanlı'da maddeden uzak olan aşka 'aşk-ı eflâtunî' derlermiş. Aslında bu kavram 'platonik aşk' demekmiş; çünkü, Osmanlıcada, Platon'un ismidir Eflâtun.
Ayakları yerden kesen bir yanı vardır aşkın, uçuruverir insanı; bu yüzden, mavi gökyüzünün rengi de yakıştırılabilir ona.
Belki de saflık ve masumiyeti ifade eden beyazdır aşk. En ufak bir leke, üzerinde sırıtır.
Gökkuşağı gibi 7 renk olduğu da söylenebilir; her telden çalar çünkü aşk. Hüzünlendirdiğinde mordur, coşturduğunda turuncu, çocuksu tarafları ortaya çıkardığında toz pembe.
Aşkın ayrılık hali sarıdır sanki, birlikte kopup gitmek: kâh yeşil kâh mavi.
Tek olamayacağı renk 'şeffaf'lıktır; yalansız, gizlisiz, saklısız aşk var mıdır?
Aşkın kokusuna gelince, herhalde bu 'sevgilinin kokusu'dur. Eşi bulunmaz, koklamaya doyulmaz bir kokudur o.
Aşka dair bunca sözden sonra, çok sevdiğim ve herkesin bildiği bir Attilâ İlhan şiirini de eklemek istiyorum.
Ayrılık[lar] Sevdaya Dahil
açılmış sarmaşık gülleri
kokularıyla baygın
en görkemli saatinde yıldız alacasının
gizli bir yılan gibi yuvalanmış
içimde keder
uzak bir telefonda ağlayan
yağmurlu genç kadın
rüzgâr
uzak karanlıklara sürmüş yıldızları
mor kıvılcımlar geçiyor
dağınık yalnızlığımdan
onu çok arıyorum onu çok arıyorum
her yerinde vücudumun
ağır yanık sızıları
bir yerlere yıldırım düşüyorum
ayrılığımızı hissettiğim an
demirler eriyor hırsımdan
ay ışığına batmış
karabiber ağaçları
gümüş tozu
gecenin ırmağında yüzüyor zambaklar
yaseminler unutulmuş
tedirgin gülümser
çünkü ayrılmanın da vahşi bir tadı var
çünkü ayrılık da sevdaya dahil
çünkü ayrılanlar hâlâ sevgili
hiçbir anı tek başına yaşayamazlar
her an ötekisiyle birlikte
her şey onunla ilgili
telâşlı karanlıkta yumuşak yarasalar
gittikçe genişleyen
yakılmış ot kokusu
yıldızlar inanılmayacak bir irilikte
yansımalar tutmuş bütün sahili
çünkü ayrılmanın da vahşi bir tadı var
öyle vahşi bir tad ki dayanılır gibi değil
çünkü ayrılık da sevdaya dahil
çünkü ayrılanlar hâlâ sevgili
yalnızlık
hızla alçalan bulutlar
karanlık bir ağırlık
hava ağır toprak ağır yaprak ağır
su tozları yağıyor üstümüze
özgürlüğümüz yoksa yalnızlığımız mıdır
eflâtuna çalar puslu lacivert
bir sis kuşattı ormanı
karanlık çöktü denize
yalnızlık
çakmak taşı gibi sert
elmas gibi keskin
ne yanına dönsen bir yerin kesilir
fena kan kaybedersin
kapını bir çalan olmadı mı hele
elini bir tutan
bilekleri bembeyaz kuğu boynu
parmakları uzun ve ince
sımsıcak bakışları suç ortağı
kaçamak gülüşleri gizlice
yalnızların en büyük sorunu
tek başına özgürlük ne işe yarayacak
bir türlü çözemedikleri bu
ölü bir gezegenin
soğuk tenhalığına
benzemesin diye
özgürlük mutlaka paylaşılacak
suç ortağı bir sevgiliyle
sanmıştık ki ikimiz
yeryüzünde ancak
birbirimiz için varız
ikimiz sanmıştık ki
tek kişilik bir yalnızlığa bile
rahatça sığarız
hiç yanılmamışız
her an düşüp düşüp
kristal bir bardak gibi
tuz parça kırılsak da
kokularıyla baygın
en görkemli saatinde yıldız alacasının
gizli bir yılan gibi yuvalanmış
içimde keder
uzak bir telefonda ağlayan
yağmurlu genç kadın
rüzgâr
uzak karanlıklara sürmüş yıldızları
mor kıvılcımlar geçiyor
dağınık yalnızlığımdan
onu çok arıyorum onu çok arıyorum
her yerinde vücudumun
ağır yanık sızıları
bir yerlere yıldırım düşüyorum
ayrılığımızı hissettiğim an
demirler eriyor hırsımdan
ay ışığına batmış
karabiber ağaçları
gümüş tozu
gecenin ırmağında yüzüyor zambaklar
yaseminler unutulmuş
tedirgin gülümser
çünkü ayrılmanın da vahşi bir tadı var
çünkü ayrılık da sevdaya dahil
çünkü ayrılanlar hâlâ sevgili
hiçbir anı tek başına yaşayamazlar
her an ötekisiyle birlikte
her şey onunla ilgili
telâşlı karanlıkta yumuşak yarasalar
gittikçe genişleyen
yakılmış ot kokusu
yıldızlar inanılmayacak bir irilikte
yansımalar tutmuş bütün sahili
çünkü ayrılmanın da vahşi bir tadı var
öyle vahşi bir tad ki dayanılır gibi değil
çünkü ayrılık da sevdaya dahil
çünkü ayrılanlar hâlâ sevgili
yalnızlık
hızla alçalan bulutlar
karanlık bir ağırlık
hava ağır toprak ağır yaprak ağır
su tozları yağıyor üstümüze
özgürlüğümüz yoksa yalnızlığımız mıdır
eflâtuna çalar puslu lacivert
bir sis kuşattı ormanı
karanlık çöktü denize
yalnızlık
çakmak taşı gibi sert
elmas gibi keskin
ne yanına dönsen bir yerin kesilir
fena kan kaybedersin
kapını bir çalan olmadı mı hele
elini bir tutan
bilekleri bembeyaz kuğu boynu
parmakları uzun ve ince
sımsıcak bakışları suç ortağı
kaçamak gülüşleri gizlice
yalnızların en büyük sorunu
tek başına özgürlük ne işe yarayacak
bir türlü çözemedikleri bu
ölü bir gezegenin
soğuk tenhalığına
benzemesin diye
özgürlük mutlaka paylaşılacak
suç ortağı bir sevgiliyle
sanmıştık ki ikimiz
yeryüzünde ancak
birbirimiz için varız
ikimiz sanmıştık ki
tek kişilik bir yalnızlığa bile
rahatça sığarız
hiç yanılmamışız
her an düşüp düşüp
kristal bir bardak gibi
tuz parça kırılsak da
hâlâ içimizde o yanardağ ağzı
hâlâ kıpkızıl gülümseyen
-sanki ateşten bir tebessüm-
zehir zemberek aşkımız
hâlâ kıpkızıl gülümseyen
-sanki ateşten bir tebessüm-
zehir zemberek aşkımız
...
9 Yorum:
Neden yenileyen değil de, tüketen, bitirendir?...
AŞK__ SA, NE RENKTİR?...
Hayatın içinde farkındalığın en olmadığı bölümüdür aşk...
demişim ben de...
17nisan 2008de
sanırım kişiye göre değişen bir rengi var aşkın
herkes kendi renginde yaşar veya o renkte ölür
http://www.siirimsiler.com/2008/04/ak-sa-ne-renktir.html
Teşekkürler Ferkul...
bu yazıya eklediğiniz yorumda verdiğiniz adresi izleyerek buldum 'Aşksa, Ne Renktir?' başlıklı yazınızı. yazınızı çok beğendiğimi söylemeliyim: aşk üzerine, insan aklına gelebilecek birçok demek az gelir; yığınla soruya, söylenceye, anlayışa, yaşayışa yer vermişsiniz.
'sanırım kişiye göre değişen bir rengi var aşkın; herkes kendi renginde yaşar veya o renkte ölür,' diyorsunuz.
tek bir kişiden çok, 'kişilere' göre değişen bir rengi var bende aşkın, diyorum ben...
tuhaf, ama bu benim 'doğru'larımdan biri :)
aşkın renkleriyle, kokusunu kurcaladığınız bu yazı ve yazıya eklediğiniz 'iki âşığı tek kişilik yalnızlığa sığdırabilen,' Attilâ İlhan şiiri için teşekkürler Güvez.
değişik renkte birçok 'dünyalı'yla yüz yüze karşılaşma şansım olduğu için, aşk bende birkaç renge büründü. aşkın, 'gökkuşağı gibi 7 renk' olduğu görüşündeyim; ancak, bir gökkuşağından çok, birkaç gökkuşağından söz etmeliyim ki, bu biraz tuhaf olacak.
'7 aşkı barındıran bir gökkuşağı' diyeyim de, derinleştirmeyeyim bu yorumu da, öbür yorumlarım gibi.
'Aşkın ayrılık hali sarıdır sanki, birlikte kopup gitmek: kâh yeşil, kâh mavi.'
'aşkın sarı hali' diyebileceğim bu değerlendirmeniz, benim 'aşk durumum'a çok yakın. 'kopup gittiğim' çok olmuştur gerçekten: bazen yeşile, bazen de maviye bürünerek...
'aşk alanında' yarışırca koşan(!) erkek ya da kadınlarımızın çoğunun, 'birer ip cambazı' konumunda yaşadıklarını biliyoruz.
benim konumum b/aşka.
ne yarışmışımdır, ne de koşmuş: yürümemişimdir bile, yalnızca 'uçurum kenarlarında dans edip' durmuşumdur.
Sitenizi,yayınladıklarınızı,konuklarınızı ve konularınızı çok beğendiğimi söylemeliyim ömer bey.
Merhaba Bahar Hanım.
Logİstanbul'a hoş geldiniz. Logİstanbul'daki yazı, konuk ve konuları beğendiğinize ilişkin yorumunuz için (ayrıca aşk ne rentir ... başlıklı bu yazının yazarı adına da) teşekkür ediyorum.
Sizin de yorumlarınızla, Logİstanbul daha da beğenilir duruma gelecektir. Logİstanbul'dan selamlar...
Çok güzel yazı. Yalnız Bu çiçeklerin içinde bir de "hercaimenekşe olmalıydı". Gönüllerde aşkın --o hiç bitmeyecek ya da ölünceye kadar sürecek sanılan- nasıl tükenip değiştiğinin rengi...
Yanılmıyorum değil mi?
İlave edeyim Şairin dediği gibi: "Mutlu aşk yoktur Sevgili"
Teşekkürler yorumunuz için İnci Hanım.
Hercai Menekşe de bulunsaydı çiçekler arasında, çok harika olurdu evet. Belki, "hercai aşklar" için ayrıca yazılabilir.
Eklediğiniz gibi, "Mutlu aşk yoktur..." Evet: bunun tersi de doğru mudur acaba?
"Mutsuz aşk çoktur!"
Evet...
Kalıcı olan aşk değil sevgidir. Ama insanoğlu ömründe en az bir defa aşkı yaşamalıdır. O iç sızlatan duyguyu, bazen acı ve kederi , bazen kalbini bir kuş gibi çarptıran heyecanı, özlemleri, ayrılıkları ,insanı bulutlara çıkaran
o acıtan duyguyu ve kendinden ve sevgiliden başka her şeyi yok sayışı... Sonra sevgideki dinginlik. Güzeldir.
Saygılar.
Not: Sn. Yaltıraklı'nın konuşma metnini nereden bulabilirim. Yorum yazabilmem için yazınıza gerekli...
Aşkın gereğini vurgulayan yorumunuz için teşekkürler İnci Hanım.
Yaltıraklı'nın yaptığı bu son konuşmasının metnine, ancak o tür konuşmalarını yayımlayacağı bir kitap aracılığıyla ulaşabiliriz. Henüz öyle bir kitap projesi yok...
Selamlar.
Yorum Gönder