Sevgili: En belirgin özelliği âşığa acı ve ıstırap vermesidir. Zulüm ve eziyette aşırı sınırları zorlar, cana kasdeder. Kimse ona hesap soramaz. Gönlü taştır, merhamet kelimesini bilmez. Söz verir ama sözünde durmaz. Vuslatı yoktur. Âşığın ağlaması âh u feryâdı ona zevk verir. Katında en makbül âşık, eziyetine en fazla tahammül gösterendir. Onun için, daima eziyet eder. Eziyetten vazgeçmesi, aşktan yüz çevirmesi demektir. Kâh kıskandırarak, kâh fitneler kopararak âşığına zulm eder. Nazlıdır, aşiftedir, fettandır, hatta hafifmeşreptir. Kolay kolay, kendisini göstermez.
Bayramlarda lütfedip dışarıya çıkar da, uzaktan seyredilebilir. Âşığın ancak rüyasına girer; eğlence ve bezmin vazgeçilmez kişisidir. Zenginliği, ihtişamı, parayı sever. Ona canlar kurban edilir; uğrunda rakipler öldürülür. Bütün bu huylarıyla her ne çeşit icraat yaparsa yapsın, ona kızılamaz. Hatta melekler, ona günah bile yazmazlar.
Peki böyle biri nasıl sevilir? İşte aşkın can alıcı noktası budur. Âşık onu sevmek için yaratılmıştır, elinden başka bir şey gelmez. Hep genç ve güzeldir. Daima kara saçlı, hilâl kaşlı, nergis gözlü, lâl dudaklı, inci dişli, gül yanaklı, selvi boyludur. Bedeni billurdan yapılmıştır. Aydır, güneştir. Yusuf'tur, Kıble'dir, melektir, huridir.
Ama her hali âşığa zulümdür.
Ne demiştir Fatih: 'Sevgili, bana kavuşmayı dileyen eziyetime katlanır, diyormuş. Sanki bu buluşma vaadi, eziyet değilmiş gibi...'
Vaslım dileyen cevrimi çeksin der imiş yâr
Bu vaadi gûyâ ki değil cevrine dahil
Bu vaadi gûyâ ki değil cevrine dahil
Cogito (Aşk İki Nokta Üst Üste) | "Âh Mine'l-Aşk", İskender Pala | sayı 4, bahar 1995, s. 87, YKY İstanbul
4 Yorum:
"Vaslım dileyen cevrimi çeksin der imiş yâr
Bu vaadi gûyâ ki değil cevrine dahil"
'Sevgili, bana kavuşmayı dileyen eziyetime katlanır, diyormuş. Sanki bu buluşma vaadi, eziyet değilmiş gibi...'
Eskiler ne güzel demişler.
Sevgili de güzel demiş, şairide...
Aşkın güzelliğide burada bence.
Biri naz edecek, biri hasret çekecek..Ki vuslat (kavuşma)mutluluk ve sevinç getirsin. Değil mi??
Aşk:
Uzun yıllar önce acı çekmek, ayrılık, hasret ve kavuşmayı beklemekmiş.
Şimdi" aşk dediğin laftır(mario zimmel)" Ne ayrılık acısı, ne hasret ve nede uzun süreli bekleyişlerden sonra aşk var. Anlayışlarda değişti. Sabırsızlık, unutma , yenisine yelken açma . Kısacası insanlar vefasız şimdi.
Gerçek aşklar uzun süreli, gerçek dostlar ölene kadar olur. Bu da benim fikrim...
Teşekkürler İnci...
'aşk:'demişsiniz (iki nokta üst üste), 'Gerçek aşklar uzun süreli, gerçek dostlar ölene kadar olur. Bu da benim fikrim...' demişsiniz sonra.
dahası var bu işlerin... bakın ne demiş usta Nazım:
'kimi insan otların kimi insan balıkların çeşidini bilir... ben ayrılıkların.
'kimi insan ezbere sayar yıldızların adını... ben hasretlerin.'
altmışında sevdalanan bu adamdan ve altmışındaki bu adamı, kendine sevdalandıran bir kadından çok şey var öğrenecek... çook!
bu resimlerde aşk.ı bulmak
aşıkların işi
her yüreğin harcı değil..gibi
haksız mıyım
Teşekkürler Ferkul...
"bu resimlerde aşk'ı bulmak
aşıkların işi" demişsiniz. haklısınız...
Aşkı sergilerken gizemli davranışın ya da anlaşılmazlığın çok örneği var.
'Işk sevdasına sarf eyler Fuzuli ömrini (Fuzuli bütün ömrünü aşk sevdasına harcar) diyen şair Fuzuli, aşkı anlayıp anlatmada, bizler için ne kadar 'fuzuli' değilse, yine en eskilerden şair Fevri de o kadar 'fevri'dir.
Sufî mecaz anladı yâre muhabbetim
Âlemde kimse bilmedi gitti hakîkatim
dizeleriyle, yazık ki âlemde kimsecikler anlamadı benim gerçeğimi, sofular bile aşkımı mecaz sandılar demiştir.
Mevlâna'nın 'Yusuf ile Züleyha' arası aşka ilişkin sözlerine bakın bir:
"O hale gelmişti ki, çörekotundan ödağacına kadar, her şeyin adı Yusuf'tu artık Zelihâ için. Yusuf'unun adını b/aşka adlara gizlemişti Zelihâ.
'Mum ateşte yumuşadı', dediğinde Zelihâ, 'Sevgili bana alıştı, yüzverdi,' demiş oluyordu."
Yorum Gönder