"armut dersem çıkma, elma dersem çık..."
diyorsun ki:
ölmek: bir bedenin toprakla buluşmasıysa
beden: toprağa muhtaç
diriliş: ruhun kalemle buluşmasıysa
ruh da: kaleme...
—yazmadım ne zamandır
yazacak ne çok şey varken—
gökkuşağım! bul beni: sobele!
...
dur, peki! başlıyor oyun:
997, 998, 999... bin! bin bir!
önüm arkam, sağım solum: sobe!
arıyorum, bildiğim her yerde seni: bulmak, ne mümkün!
bir başka ağaç buluyorsun, her defasında: saklanacak ardına.
tamam ordasın. o ağacın ardında:
buldum seni "sarıçiçek": çık!
diyorum, çıkmıyorsun:
hep yanılgı. hep yanılgı. hep yanılgı.
"çömlek patladı!" diyor. başını çıkarıp
bir "gelincik". o ağacın ardından:
yine ben ebe. yine ben ebe. yine ben ebe.
997, 998, 999... bin! bin bir!
önüm arkam, sağım solum: sobe!
{biliyorum: "uzak, güzeldir".
biliyorsun: "uzak"laşmak da öyle.}
"elma dersem çık, armut dersem çıkma!" diye bağırıyor bir "papatya" sana.
o ağacın ardı, bu ağacın ardı: ben, arayıp duruyorum seni.
ne zaman, ben "uzak"laşsam "sobe yeri"nden
sen gelip, "sobe!"liyorsun beni:
yine ben ebe. yine ben ebe. yine ben ebe.
997, 998, 999... bin! bin bir!
önüm arkam, sağım solum: sobe!
sen sürdür, "dizeler"in ardında kaybolmayı.
ben sürdüreyim, "yazılar"ın ardına saklanmayı.
{biliyorum: "saklanmak" güzel şey.
biliyorsun: "kaybolmak" da öyle.}
sen: "sekizinci renk (tek)".
ben: "gökkuşağı (yedi)".
zaten, ne ben seni bulabilirim
ne de sen beni...
ben: hep "ebe" kalayım, bırak!
sen: hep "sobele" dur beni.
sürsün gitsin bu güzel oyun!
dizelerinle gel: sobele beni!
{kiraz! gördüm seni, ordasın!}
bırak, yazılarımda patlasın:
çömlek...
{armut! armut! armut! armut! armut! armut!}
{{el ... ma!}}
"küçük ve basit şeylerin arkasına saklandım hep: bulasın diye beni... —yuannis ritsos."