adedi devir... | motorun sesi...
uuuuuuuy! çocuklar kim bilir
ne harikuladedir | 160 kilometre giderken öpüşmesi...
[Nâzım Hikmet | "Nikbinlik" | 1930]
uuuuuuuy! çocuklar kim bilir
ne harikuladedir | 160 kilometre giderken öpüşmesi...
[Nâzım Hikmet | "Nikbinlik" | 1930]
Anlam Adacıkları... Bundan önceki "Felsefe ve 'Aşk'" başlıklı yazımda, günü ve saati yaklaşan "Felsefe Akşamları İstanbul'da Bir Başkadır" adlı etkinlikten ve bu etkinliğin konuşmacısı Dr. Ufuk Yaltıraklı'dan söz etmiştim. O yazımla, bir bakıma bu etkinliğe "son çağrı" çizgisinde öznel bir katkı sağlamaya çalışmıştım.
Konuşmacı Yaltıraklı'nın yakın geçmişte, kendisiyle yapılan bir söyleşiye eriştim internet'te. "Önceki Yüzyıllarda Herkesin Hedefi Vardı. Bugün İnsanlarda Hedef Kalmadı" başlıklı bu söyleşide şöyle diyordu Yaltıraklı: "Felsefe yanıt vermez, soru sorar. Biz de öyle yapıyoruz."
Bu söyleşide kullandığı "anlam adacıkları" kavramı özellikle dikkatimi çekti benim.
"Az da olsa, mutlu olmaları için insanlar, o 'anlam adacıkları'nı yakalamaya çalışmalı. Öznel dünyalarını geliştirmek isteyenler çok okumalı, yazmalıdırlar. ... Düşünmek de lazım: kendimizi düşünmekle başlayabiliriz söz gelimi."
"Felsefe ve Aşk" | Konuşmacı: Dr. Ufuk Yaltıraklı | 14 Temmuz 2012 | Dragos Sahil Sitesi - Havuzbaşı
Logİstanbul okurları iyi bilirler: Bu blogun amacı, "İstanbullu olma sorumluluğu"nun yerine getirilip, İstanbul'da yaşarken edinilen her tür kazancın "yazı yoluyla geridönüşümü"nün gerçekleştirilmesi. Yaltıraklı'nın yukarıdaki sözüne kulak verirsek, bu da bir tür "anlam adacığı" sayılabilir. Yarım yüzyıllık bir İstanbullu olarak, nerdeyse her şeyimi burada kazandım; yine nerdeyse yalnızca kazancımın çoğunu değil, çoğu sevdiğimi de bu kentte yitirdim. Sevdim, sevildim; terk ettim, terk edildim...